12 Ağustos 2009 Çarşamba

Dert değil ama...

Bu konuyu doğrusu kendime dert etmiş değilim ama bir gözlemimi aktarayım istiyorum müsaadenizle...
Hangi marka en son model telefonunu çıkarsa ilk kim alıyor biliyor musunuz?
Şunu farkettim ki bizim iş yerindeki sekreterler ve ofis boyları...
Benim yüzde 50 kadar bile maaş almayan bir sekreter ile bir ofisboyun elindeki son model telefonu görürseniz, bir de benimkini; beni burada çalışan hademe, onları üst düzey yönetici sanırsınız...
Önceki gün eşimle sahilde otururken 3 genç geçti, biri köpeğini dolaştırıyordu, diğer 2'si de o arkadaşlarıyla birlikte geziyorlardı. O köpeğini gezdiren genç gelip geçerken yüz ifadesine baktım, mağrur bir anlam vardı. Ve sanki, "Benim köpeğim var, bu 2 arkadaşımınki yok..." der gibiydi.
Eşime, "Bir insanın kendini köpekle farklı ve değerli kılmaya çalışması ne kötü" dedim. O çocuğun tavrı, o yüzündeki mağrur ifadenin tefsiri tam da buydu.
İş yerimdeki sekreter ile ofisboyların, Genel Müdür'ün bile henüz alamadığı son model bir telefona sahip olmasındaki bilinçaltı, kendini bir eşyayla değerli kılma girişimi olabilir mi?
Onlara, son model bir cep telefonunu aldıran saik eminim ki kompleksleridir.
Ve en ilginci de ne biliyor musunuz?
O sekreterler, o cep telefonlarını masalarının en görünür yerinde tutmaya aşırı özen gösteriyorlar.
Verdikleri mesaj: "Ben bir sekreter olabilirim ama değersiz biri değilim. Bak telefonum son model..."
Tabii bu çözümlemeyi daha farklı bir çok şeye uyarlamak mümkündür.
Misal, bakıcısıyla denizotobüsüne binen bir kadının, yanındaki bakıcısıyla değil de, son model cep telefonuyla saatlerce belki de daha demin ayrıldığı biriyle konuşmasındaki neden de budur.
Lüks kafelere gittiğimde tekbaşına oturan bir bayan ya da erkeği, cep telefonu ile konuşurken gördüğümde...
Ya da ben otururken yanlız başına tam da kafeden içeri girerken, hatta girmeden bir iki adım önceden itibaren başlayarak, cep telefonuyla konuşa konuşa ortama girenleri gördüğümde...
Hep aynı şeyi düşünürüm.
Bunların sosyalleşme kompleksleri var. Ve konuşarak bu kompleksi aşmaya çalışıyorlar.
Halbuki bir kafede saatlerce tekbaşına oturup zaman geçirmek, ya da bir kafeye yanlız gelmek neden kötü olsun ki?
Bunun kompleks yapılacak neyi var ki?
İnsanoğlu, 20 yüzyılda "Tanrı" olmayı hayalleyen bir varlıktı.
Sartre bakın, A. Camus ya da daha önce, Nietzsche'ye bakın; taa mitolojik döneme kadar bile inebilirsiniz aslında, insan kendini "Tanrı"ya benzetmekten, o böbürlenme halinden pek bir memnundu. Ve o dönemler moda olan oydu.
O nedenledir ki, "Yalnızlık Allah'a mansus" denilmez, bu konfor, yalnız kalma lüksüne insanın kendisi de ortak olmaktan hiç çekinmezdi.
İnsanoğlu şimdi yalnız kalmaktan vazgeçti.
Ve üst insan, üstün insan idealinden vazgeçtiği için mi acaba, yalnız kalmış görüntüsü vermektense kulaklarını yakasıcaya kadar telefonla konuşarak, "Bakın ben yanlız değilim. Hatın öbür tarafında yanlızlığımı benden alan biri var" mesajı veriyor.
Özetle...
Cep telefonuyla konuşmak, kendini lüks bir aksesuarla ifade etmeye çalışmak, bir kompleksin ürünüdür, eşrefi mahlukat ya da üst/üstün insan idealinden vazgeçen insanın aslında bayağılaşma eğilimine girdiğinin bir başka kanıtıdır.
Yoksa bir ofisboyun, çalıştığı şirkette kendisinin 20 yıllık maaşını bir ayda alan bir CEO'dan daha önce son model cep telefonuna sahip olmasındaki sırrı, anlamı başka türlü nasıl açıklayabilirsiniz ki?

Not: Bu yazıyı aslında pek dertli ve pek değerli Asu-Naz'ın demin yazdığı yazıya yorum olarak yazdım. Fakat uzun olduğunu düşünerek buraya aldım.

2 yorum: